“Daha çok”. Modern dünya düzenimizi bu şekilde özetleyebiliriz: Daha çok üretim, daha çok tüketim, daha çok kaynak kullanımı, daha çok israf… Yarın yokmuş gibi, gidilebilecek başka dünyalar varmış gibi ekonomik ve sosyal hayatımızı kurguluyoruz. Bir sınırı olan dünya ise ona iyi bakmak zorunda olduğumuzu her geçen gün daha görünür işaretlerle bize anlatmaya çalışıyor: Oysa dünya üzerindeki etkimizi anlamak ve bunu kontrol etmek için bir yöntemimiz var.
Sürdürülebilirlik kelime anlamı olarak çeşitlilik ve üretkenliğin devamının sağlanması anlamına gelir bir diğer deyişle daimî olabilme yeteneğini korumak olarak da tanımlanabilir. Bir düzenin içerisindeyiz ve bu düzeni koruyabilmek için devamlılığa ihtiyacımız var. Sürdürülebilir bir çevre için en temel şeylerden biri seçimlerimizi doğru yapmak. Teknolojimizi iyi seçmek, iklimimizi iyi tanımak, çevremizi ve enerjimizi korumak için elimizden geleni yapmak gerekir.
This is smaller text.RCS, son üründe geri dönüştürülmüş malzemelerin içeriğini doğrulamak ve takip etmek için oluşturulmuş bir standarttır. Türkçe ’ye genellikle “Geri Dönüşüm İddia Standardı” olarak çevrilen bu standart, nihai ürün içerisindeki geri dönüştürülmüş malzemelerin varlığını ve oranını doğrulamaktadır.
Sürdürülebilirliğin 3 temel bileşeni vardır; çevre koruma, ekonomik büyüme ve sosyal gelişim. Çevre sürdürülebilirliği denince öncelikli olarak bilmemiz gereken çevre ve doğada yer alan kaynakların tükenebilir olduğunu gerçeğidir. Çevremizdeki kaynaklara iyi bakarak ve dahası bu bakımı devamlılık haline getirerek pek çok fayda sağlarız. Özellikle yenilenemeyen enerji kaynaklarının farkında olmak ve bunlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık vermek gerekir. Karbon ayak izini azaltmak, üretimde kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak, atık yönetimi, biyoçeşitliliğin korunması, enerji ve su tasarrufu, geri dönüşüm gibi adımlarla ekosistemin bütünlüğünü ve esnekliğini korumaya odaklanır.
Ekosistemin canlı ya da cansız tüm parçaları (insanlar, bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar, doğal kaynaklar vb.) tartışmasız bir şekilde birbirine bağlıdır ve etkileşim içindedir. Zincirin bir halkasındaki bozulma tüm sistemi etkiler. Dolayısıyla sürdürülebilirlik; bu zincirin devamlılığını garanti eder, ekosistemimizi ve doğal kaynakları korur, yaşam kalitemizi artırır. Sağlıktan eğitime, kültürden toplumsal eşitliğe tüm alanlarda çıtayı yükseltir, refahı garanti eder, toplumların gelişmesini sağlar. Kaynakların rasyonel kullanımı sayesinde daha yaşanabilir, güvenli bir dünya yaratılır. İş modelleri açısından şirketlerin uzun vadede var olmasını sağlar ve daha kapsamlı bir kalkınmanın yolunu açar. Küresel ısınma mücadelesi, aslında sürdürülebilirlik kavramının önemine iyi bir örnektir. Bugün küresel ısınmayla mücadele ediyoruz ki yarınımız daha sağlıklı ve refah olsun. Küresel ısınmayla mücadelenin amacı yeryüzünün ileride yaşayacağı sıkıntılara karşı önlem almaktır.
Tüm bireylerin, canlıların ve doğal kaynakların göz önünde bulundurulduğu; büyüme devam ettikçe sorun yaratmayacağından emin olduğumuz bir kalkınma modeline ihtiyaç duyuyoruz. İşte sürdürülebilir kalkınma da ülkelerin ekonomik ve toplumsal gelişme hedeflerinde ortak paydayı sürdürülebilirlik olarak belirlemesi anlamına geliyor. Bir yandan ekosistemi yaşatmayı bir yandan da insani gelişme hedeflerine ulaşmayı ifade ediyor. Yoksulluğa Son, Açlığa Son, Sağlık ve Kaliteli Yaşam, Nitelikli Eğitim, Temiz Su ve Sanitasyon, Erişilebilir ve Temiz Enerji, İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı, Eşitsizliklerin Azaltılması, Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar, Sorumlu Üretim ve Tüketim, İklim Eylemi, Sudaki Yaşam, Karasal Yaşam, Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar, Amaçlar İçin Ortaklıklar.